Miyop Gözlük Kullanmazsa Ne Olur? Görmenin Kültürel Anatomisi
Bir antropolog olarak, beni her zaman büyüleyen şey insanın dünyayı algılayış biçimidir. Görmek, sadece fiziksel bir eylem değildir; aynı zamanda bir kültürel pratiktir. Miyopluk da bu pratiğin içinde insanın algısal sınırlarını belirleyen bir olgudur. “Miyop gözlük kullanmazsa ne olur?” sorusu yalnızca bir sağlık meselesi değil, aynı zamanda toplumun görme biçimlerini ve “gerçeği” nasıl inşa ettiğini sorgulayan antropolojik bir kapıdır. Çünkü görme, hem biyolojik bir yeti hem de kültürel bir kimlik göstergesidir.
—
Görmenin Antropolojisi: Gözden Topluma
İnsanın gözle kurduğu ilişki, tarih boyunca anlamla örülmüştür.
Birçok kültürde göz, bilgiyle, farkındalıkla ve ruhla özdeşleştirilmiştir.
Antik Mısır’daki “Ra’nın Gözü”, yalnızca bir tanrısal sembol değil, aynı zamanda evrenin düzenini gözeten bir ilahi bakıştı.
Benzer şekilde Anadolu’nun “nazar boncuğu” geleneği, gözün hem koruyucu hem de tehlikeli bir güce sahip olduğunu anlatır.
Bu kültürel bağlamda bakıldığında, miyopluk sadece bir görme kusuru değildir; modern toplumun uzaklaştığı şeyleri görememesinin sembolik karşılığıdır.
Bir antropolog için miyop, dünyayı yakından tanıyan ama uzak olguları bulanık algılayan insandır — tıpkı bireysel deneyimlere gömülmüş modern insan gibi.
—
Gözlüğün Simgesel Gücü
Gözlük, yalnızca bir optik araç değildir; aynı zamanda bir kimlik nesnesidir.
Kimi toplumlarda bilgelikle, kimi zaman zayıflıkla, kimi yerde ise statüyle ilişkilendirilir.
Örneğin, Batı kültürlerinde gözlük takan kişi “entelektüel” olarak algılanırken, bazı Asya toplumlarında bu durum “disiplin” ve “çalışkanlık” göstergesi sayılır.
Antropolojik açıdan gözlük, insanın doğa üzerindeki kontrol arzusunun bir sembolüdür.
Doğa gözlerimizi sınırlandırdığında, kültür devreye girer ve bu sınırı teknolojiyle aşar. Gözlük, insanın biyolojik eksikliğini kültürel bir güce dönüştürmesidir.
Ama eğer bir miyop gözlük takmazsa, bu dönüşüm yarım kalır. İnsan hem fiziksel hem de toplumsal anlamda “bulanıklığın içinde” yaşamaya başlar.
—
Miyopluk ve Topluluk Yapıları
Görmek, yalnızca bireysel bir yeti değildir; aynı zamanda topluluk içi iletişimin temelidir.
Bir birey, çevresini net göremediğinde, toplumsal ilişkilerinde de mesafeler oluşur.
Bu antropolojik düzlemde, miyopluğun “gözlük takmama” hali; toplulukla bağın, algının ve etkileşimin zayıflamasının bir metaforudur.
Bazı kültürlerde “net görmek”, “anlamak” anlamına gelir.
Türkçedeki “olayı görüyorsun değil mi?” ifadesi bile, algının görsellik üzerinden kurulduğunu gösterir.
Dolayısıyla, gözlük takmamak yalnızca bir görme kaybı değil, aynı zamanda bir anlam kaybıdır.
Toplulukla kurulan sembolik bağlar bulanıklaşır.
—
Ritüeller ve Görme Yetisinin Kültürel Dönüşümü
Antropolojik araştırmalar gösteriyor ki birçok toplumda görme yetisi kutsal kabul edilir.
Şaman kültürlerinde “görmek”, bedensel değil, ruhsal bir eylemdir.
Bir şaman, görünmeyeni görebilen kişidir.
Bu anlayış, modern dünyada da farklı biçimlerde sürer: Bilim insanı, sanatçı ya da düşünür — hepsi görünmeyeni görünür kılan “modern şamanlardır.”
Bu bakışla düşünüldüğünde, miyop birinin gözlük takmaması, bir anlamda kendi “görsel ritüelini” yarım bırakmasıdır.
Yani kişi, dünyayı yeniden anlamlandırma sürecine katılmaktan vazgeçmiş olur.
Bu da kültürel olarak “görmeme”nin —bilinçli ya da farkında olmadan— bir direniş biçimine dönüşmesine yol açabilir.
—
Kimlik, Gözlük ve Modernliğin Sınırları
Modern dünyada kimlik, görünürlükle tanımlanır.
Sosyal medyadaki imgeler, yüzler, bakışlar — hepsi “görülmek” isteğinin ürünüdür.
Ancak antropolojik açıdan bakıldığında, “gözlük takmamak” bu görsel düzenin dışında kalmak anlamına da gelebilir.
Bazı bireyler, gözlük takmayı bir tür “modern maskeyi” reddetmek olarak görür.
Bu noktada miyopluğun kültürel anlamı derinleşir:
Bulanıklık, yalnızca bir görme kusuru değil, kimliğin sınırlarını yeniden çizme biçimidir.
Belki de gözlüğü reddetmek, netliği değil, çoklu anlamları seçmektir.
—
Sonuç: Görmemek de Bir Görme Biçimidir
“Miyop gözlük kullanmazsa ne olur?” sorusu yalnızca bir tıbbi uyarı değildir; aynı zamanda kültürel bir aynadır.
Gözlüğü reddetmek, toplumun dayattığı görme biçimlerine karşı sessiz bir direniş olabilir.
Ama aynı zamanda, bireyin dünyayı bulanık bir bilinçle algılamasına da yol açar.
Antropolojik olarak söyleyebiliriz ki:
Görmek, sadece gözlerle değil, kültürle öğrenilir.
Her toplum kendi “netlik” anlayışını inşa eder.
Ve belki de asıl soru şudur: Gözlüğü takmayan miyop mu dünyayı bulanık görür, yoksa toplum mu onu net görmekten alıkoyar?
—